Blog Arşivi

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Hayalin Dansı

Eski bir saçak altında yağmur akıyor damıma. Yağmur öpülesi yüzler nakşediyor sarhoşluğuma. Güzel kadınlar geçiyor önümden. Islak vücutlarından yayılan buhara karışıyor hayalim. Kentin ışıklı sokaklarında yürüyor gözlerim. Caddelerinde dans ediyor hayalim. Eşlik ediyorum hayalin dansına. Şaşkın bakışlar buluyorum üzerimde. Asıl sorum garipsenmişliğime. Hiç mi yağmurda dans edilmedi bu kentte?

Garipsenmiş bir ruhun muzdaripliğine şahit oluyor bir kent. Zavallı ruhun en cılız bölgesinde antik bir trajedi sahneleniyor. Tılsımlı alkışların iç çekişmelerine şahit oluyor efsunlu bakışlar. Zavallı imgeler donup kalıyor korkuyla. Bir yerlerde bilgeliğin şehvetine kapılıyor ironi. Bir ruhun apansız ölümünü duyumsuyor metafizik. Ruhun basitliği vuruyor yüzüme. Ama yinede kaldırım yağmur kokuyor.

Şarap gibi akan yağmurun hüzünlü sesleri yankılanıyor cadde boyu. Aşk’ta en az benim kadar sarhoş olmalı. Bulamamış yolunu, uzanıyor kaldırıma boylu boyunca. Önce gözlerim öpüyor bodur dudaklarını. Saçlarından parmak uçlarına uzun yürüyüşlere çıkıyorum cadde boyu. Kaldırımın göğüs ularından tarihin mitolojik kokuları yayılıyor. Ah keşke birlikte uyusak bu gece. Eşlik etsek hayalin dansına. Bıraksak caddeyi kendi sessizliğine. Ne var ki Hilkat garibesinin korku kentinde hayal kırıklığından başkası düşmez bize.

Şimdi cıgara havasında bol dumanlı ciğerim. Ruhun umarsızlığına yenilgisini izliyor şakşak ucubeleri. İmge kendini ararken madde ile mananın ağırlığını tartan büyücüyü buluyor karşısında. Manasızlık içine işliyor imgenin. Yeni kanlar akıtılıyor, eski yaraları kapanmadan ruhun. Kanayan yaralara ağlıyor melodi. Kanatlarından tutuşuyor yarasalar. Canlanı veriyor şeffaflaşan gözlerimde ruhun ölümü. İhanetin bedelini ödüyor melankoli. Boş şarap şişelerinde görüyorum kendimi. Esrarlı gecenin son demlerinde alıp götürüyor beni şarap şişesi. Bitmiş şarap şişeleri benim ruhum oluyor. Ruhum şarap şişeleri gibi boşalıyor.

Hiç yorum yok: